Avrupa’daki ilk sezonunu geride bıraktın. Bireysel anlamda hedeflerini gerçekleştirebildin mi?
Benim açımdan oldukça verimli bir sezondu. Takıma yeni katılmama rağmen çabuk uyum sağladım ve 30’a yakın maça çıktım. Yaşadığım sakatlık dışında bu sezonda bir olumsuzluk yaşamadım.
Ligi hedeflediğimiz yerde bitirdik. Şampiyonlar Ligi’nde de gruptan çıkmayı başardık. Yeni oyuncuların bir araya geldiği bir takım için iyi sonuçlar aldık. Hatta ligi ilk haftalarda uzun süre lider götürmüştük. Ama artan maç temposunda formumuzu koruyamadık ve gerilere düştük. Yine de David Villa ve David Silva’nın gidişiyle takımın düşüşe geçeceği yönündeki eleştirileri boşa çıkardık.
İspanyol futbolunda seni çok şaşırtan bir şeyle karşılaştın mı?
En çok şaşırdığım şey taraftarların oyunculara olan bakış açısı oldu. Maçı kazansanız da kaybetseniz de size destek olmayı sürdürüyorlar. Bu oyuncu psikolojisi açısından oldukça önemli bir durum. Oyunculara zarar verecek eleştiriler yapmak yerine “Takım bugün formsuzdu” diyebiliyorlar. Ayrıca La Liga’daki tüm takımların güzel futbol oynama isteği de beni çok etkiledi.
Memleket hasreti gibi bir sorun yaşadın mı?
Ben 12 yaşımdan beri ailemden ayrı yaşıyorum. Bu yüzden aileme karşı olağanüstü bir özlem duymadım. Eşim de yardımcı olduğu için uyum sürecini çabucak atlattım. Takıma adapte olmamı buna borçluyum.
Takımda sana en çok yardımcı olan arkadaşın kimdi?
Aslında herkes benim işimi kolaylaştırmak için çaba gösteriyordu. Ama oda arkadaşım da olan kaleci Cesar’ın tavsiyelerinden çok faydalandım. Onun Villarreal’e gitmesi bir bakıma benim adıma kötü oldu.
Saha dışındaki hayata alışmakta zorlandın mı? Sence İstanbul’da yaşamak mı yoksa Valensiya’da yaşamak mı daha kolay?
Valensiya İstanbul’a oranla çok küçük bir şehir. Dolayısıyla trafik ve altyapı sorunlarını pek yaşamıyorsunuz. İnsanların da rahatlarına çok düşkün olduğunu söyleyebilirim. Siesta’dan vazgeçmemeleri bunun en önemli göstergesi.
Taktiksel anlamda ne gibi farklılıklarla karşılaştın?
Mevkim gereği çok koşan bir oyuncyum. İlk zamanlarımda sahanın her köşesine koşuyordum. Arkadaşlarıma yardım ettiğimi sanıyordum ama teknik direktör beni kibarca uyardı. Sakin olmamı ve gücümü ekonomik kullanmamı söyledi.
La Liga’da seni en çok zorlayan rakibin kim oldu?
Aslında her takımda çok iyi oyuncular var. Çünkü herkes futbolun dinamiklerini çok iyi biliyor ve hızlı oynamaya çalışıyor. Ama özellikle Real Madrid’den Karim Benzema ile Athletic Bilbao’dan Fernando Llorente baş etmesi zor oyuncular. Fizikleri kadar teknikleriyle de ön plana çıktıkları için onları durdurmak için daha fazla efor sarfetmeniz gerekiyor.
Rakiplerin olarak Messi ve Cristiano Ronaldo’yu karşılaştırabilir misin?
Bu soru futbol dünyasını meşgul ediyor ama kesin bir yargıda bulunmak çok zor. Ben ikisine de haksızlık etmek istemem. Çünkü iki oyuncunun da bir açığını bulamadım!
Sence Valencia, Real Madrid ve Barcelona’nın La Liga’daki hakimiyetini kırabilecek mi?
Aslında geçtiğimiz sezon bunu yapabileceğimizi gösterdik. İki önemli oyuncusunu kaybetmiş bir takımın ligin ilk haftalarında liderliği alacağına kimse ihtimal vermiyordu. Sonrasında da iyi işler yaptık ama artan maç temposu ve sakatlıklar nedeniyle geriye düştük. Takdir edersiniz ki Barça ve Real’e geçildiyseniz onları yakalamak hiç kolay olmuyor. Ama bu sezonda takım oyununu devam ettirerek hedefimize ulaşmak istiyoruz. O ikilinin arasına sızmak ve şampiyonluk için mücadele etmek istiyoruz.
En çok etkilendiğin deplasman hangisiydi?
Barcelona’nın ve Real Madrid’in stadyumlarında etkilenmemek mümkün değil. Ancak diğer takımlarla yaptığımız maçlarda da taraftarlar etkileyici bir ortam yaratıyorlar. Çünkü takımları ligde ne pozisyonda olursa olsun şehirdeki herkes maça geliyor!
İspanya’da oyuncuların dış çevreyle olan ilişkileri nasıl? Teknik direktörünüzle veya basınla olan diyaloglarında Türkiye’dekinden farklı olan noktalar var mı?
Burada taraftarın yarattığı güzel ortamı basın bozmaya çalışmıyor. Onların da eleştirileri oyunculara zarar verecek düzeye asla çıkmıyor. Teknik direktörle olan ilişkilerde de Türkiye’deki anlamsız ciddiyet yok. Türkiye’deki ortama alışmış biri teknik direktörün oyuncularla olan ilişkisini görse çok şaşırır. Antrenman sahasının dışında samimi ve eşitlikçi bir ortam var. Ama kulübe geldiğiniz zaman herkes ciddileşiyor. Antrenmanlarda o teknik direktör gidiyor, yerine bambaşka bir adam geliyor. Oyuncular da bir ofiste çalışır gibi çalışıyor! Herkes işine saygı gösteriyor. Böyle bir ortamda çalışmak da oldukça keyifli.
Bursaspor maçıyla yabancı bir takımın oyuncusu olarak Türkiye’ye geldin. Nasıl duygular yaşadın?
Oldukça garipti. Maçtan önce tribünlerden bana verilen destek sonrasında ağlamamak için kendimi zor tuttum. Sahaya profesyonelce işimi yapmak için çıktım ama gol attığımızda pek fazla sevinemedim. Bir Türk takımının farklı bir biçimde mağlup olması beni üzdü. Milli takımdan arkadaşlarımın üzüldüğünü görmek can sıkıcıydı. Ama gruplara iyi bir başlangıç yaptığımız için de sevinç yaşadım. Kafam karıştı diyebilirim.
Nuri, Hamit ve Arda da gelince İspanya’da bir Türk kolonisi oluştu diyebiliriz. Onlara karşı oynamak için sabırsızlanıyor olmalısın?
Nuri’nin ve Hamit’in transferleri Real Madrid’e çok şey katacaktır. Arda’nın da kalitesini herkes biliyor. Artık daha zorlu rakiplerimiz var diyebilirim. Sahaya çıktığımızda da duygusallığa yer vermeden onlara karşı oynayacağım.
Nuri, Real Madrid’e transferinden önce İspanyolca dersleri almaya başladığını söylemişti. Senin de bu yönde bir çalışman oldu mu?
Aslında Valencia iki sene önce de beni istemişti. Ama omzumdan yaşadığım sakatlık sonrasında transferi askıya almışlardı. O andan itibaren içimde İspanyolca için bir ilgi uyanmıştı. Transferden üç ay önce de hazırlıklara başlamıştım. Saha içinde ve saha dışında ihtiyaç duyabileceğim kalıpları öğrenmiştim.
Dil konusunda burada pek zorluk yaşamadın öyleyse...
Çalışmam oldu ancak çok yeterli olmadığını geldikten sonra öğrendim. Ama kulüptekiler bana çok yardımcı oldular. Süreci rahat atlatmamı sağladılar. İlk zamanlarda tercüman tutmak istedim ama buna izin vermediler. Öğrenmek için çabalamamı ve insanları dinlememi söylediler. Zamanla alıştım, konuşmak için cesaretlendim. Şimdi gazete ve dergilere İspanyolca röportaj verebiliyorum. Ama televizyon karşısında yapım gereği heyecanlanıyorum ve garip şeyler söyleyebiliyorum.
Galatasaray’da oynadığın dönemde çok deneyimli teknik direktörlerle ve antrenörlerle çalıştın. Gelişimine en çok katkıda bulunan hangisi oldu?
Ben daima çalıştığım teknik ekiple iyi ilişkiler içinde oldum. Hepsinden bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Ama Frank Rijkaard’ın oyunculara olan davranışları daha yakındı. Hepimizle öğretici konuşmalar yapardı. Ayrıca yardımcıları Carlos Cuadrat ve Albert Roca Puyol da hazırladıkları programlarla gelişimimize önemli katkılarda bulundular. Sakatlıklardan sonraki süreci rahat atlatmamızı sağlıyorlardı.
Galatasaray’da Tobias Linderoth’un sakatlığı sonrasında düzenli olarak forma şansı bulmuştun. O sakatlık olmasaydı farklı bir konumda olur muydun?
Ben çalışmaktan vazgeçmeyen bir oyuncuyum. Linderoth’un sakatlığından önce de sıkı bir biçimde çalışıyordum. Bu tarz durumlar biri için üzücü olurken diğeri için fırsat olabiliyor. Örnek bir profesyonel olan Linderoth da yaşadığı şanssızlık sonrasında bana yardımcı olmaya çalıştı. Kendisinden çok şey öğrendim. Allah kimseye onunki gibi ciddi bir sakatlık vermesin. Ama Linderoth’un yaşadığı sakatlığın kariyerimde ciddi bir dönüm noktası olduğunu söylemeliyim.
Cevat Güler döneminde kazanılan şampiyonlukta kilit oyunculardan biriydin. Ama o şampiyonluktan sonra Galatasaray bir türlü toparlanamadı. Sence ters giden neydi?
Cevat hoca futbol ve antrenman bilgisiyle bizi son haftalarda çok iyi hazırlamıştı. Gelen şampiyonluk arkadaşlığın ve takım çalışmasının bir ürünüydü. Ancak daha sonra kadroya önemli takviyeler yapılmasına rağmen işler yolunda gitmedi. Futbolun içinde beklenmedik terslikler yaşanabiliyor. O dönemde de yaşanabilecek tüm terslikler bizi bulmuştu.
Fatih Terim’in Galatasaray’a dönüşü konusunda ne düşünüyorsun? Fatih hocayla bir kulüp takımında da çalışmak ister miydin?
Fatih hoca benim hayatımda önemli yere sahip insanlardan biri. Hem teknik adam olarak hem de saha dışında gelişimime çok katkıda bulunmuştur. Onun varlığı başarı için herkese umut verir. Ben de onunla her ortamda çalışmaktan gurur duyarım.
Euro 2008’de milli takımda yaşanan zorluklara rağmen yarı finale çıkmıştık. O turnuvadaki başarının sırrı neydi?
Orada önemli olan takımdaki oyuncuların birbirleriyle olan ilişkileriydi. Bu normal hayatta da böyledir. Çalışma arkadaşlarınızla olan ilişkiniz sağlamsa başarılı olmak daha kolaydır. Başarının sırrı herkesin aile gibi hareket etmesi ve birbirine yardım etmesiydi.
Bu tarz büyük turnuvaların ardından genç oyuncuların çoğu transfer yapma fırsatı buluyor. Turnuvaya hazırlanırken bu durumu göz önünde bulunduruyor muydun?
Kesinlikle. Dünyanın önemli futbol sahnelerinden birine çıktığınızı biliyorsunuz. Ülkeniz için oynamanın gururuna bu da ekleniyor. Dünya çapında menajerler ve yetenek avcıları sizi takip ediyor. Böyle fırsatları herkes değerlendirmek ister. Umarım Euro 2012’ye de katılırız ve daha çok Türk oyuncusu Avrupa’da oynama fırsatı bulur.
Çanakkale Dardanelspor altyapısından yetişen çok sayıda oyuncu üst düzeye çıkmayı başardı. Oradaki bu başarının sırrı neydi?
Orada farklı olan teknik ekibin ve yönetimin oyunculara karşı olan tavrıydı. Bir aile ortamı sağlayarak yabancılık çekmememizi sağladılar. Pedagojik bilgileri sayesinde bizim gelişimimizi çok iyi takip ettiler. Aynı odayı paylaştığım arkadaşlarımla kardeş gibiydim. Sahada da bunun çok faydasını gördük. Ayrıca ailemizden bağımsız olarak hayata tutunmayı ve ayakta kalmayı öğrendik. Valencia’daki uyum sürecini rahat atlatmamı buna borçluyum diyebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder